27 Ocak 2011 Perşembe

Kütükleşmiş Zihinler

     Dün akşam bir kaç arkadaşımla otururken müzik ve dinleyicileri hakkında konusunda sohbet ediyorduk. Bu sohbetten sonra düşüncelerim biraz daha netleşmişti. Ne kadar çok müzik türü oluşmuş diye yakınıyor konuşmalarımızda eskileri arıyorduk. Ne kadar zıtlaşmışız bu müziklerle onu fark ettim, her zaman bir arayış içindeymişiz meğersem. Neden yeni türlere bu kadar soğuk baktığımızı biraz daha fazla anlar oldum son zamanlarda. Belkide bu bizim bir eksikliğimiz yetersizliğimiz olabilir, kim bilebilir ki ? Ya da bizden sonrakilerin getireceği karışıklığın sebebidir.

Bundan 10 yıl öncesine baktığımızda herşey ne kadar sade ve saftı, şimdi ise herşey gibi müziğinde karman çorman bir duruma geldiğini görebilir olduk. Amaç neydi peki, bu kadar karıştırmanın sebebi neydi? Bulamaç gibi olan bir müzik pınarının altında yıkanıyoruz sadece. Evet 10 yıl öncesi dedim, saflık dedim , saflıktan kastım temizlikten çok az ve öz olmasıydı. Yıllar öncesinin müzik dünyasına bakınca belli başlı bölümleri vardı ama zaman ilerledikçe her müzik tarzı kendi içinde parçalanmaya ve değerini kaybetmeye başladı. Şarkılarda işlenilen konulara göre, melodilerin akışına göre yeni yeni türler çıkarılmaya başlandı, bunun sebebini hala bilmemekteyim. Boş bir odada kendi başına kavga etmek gibi birşey bu.Stüdyoya girdiğimizde yaptığımız müziğin ne olduğunu insanlara anlatamamak gerçekten zor bir durum. Yaptığımız şeyi sanki mecburi olarak bir sınıf altına sokmak zorunda bırakılmak biraz sıkıcı bir durum. Bir çok insan metal müzikle uğraştığımı bilir, ama hangi tür olduğunu bilemez. Ben bile bazen sapıtıyorum. Bundan 10 yıl önce ne tür müzikle uğraşıyorsunuz dendiğinde bir cevap verebilirdim ama şu an bu o kadar zorki, insanlara söylediğinizi kabul bile ettiremiyorsunuz. Death Metal dediğimde acayip sorularla karşıma çıkanlar oluyor..."Deathcore ? Brutal Death ? Deaht Grind ?" gibi bir çok örnek var. Ne demeliyimki. Bundan 10 yıl önce yaptığımız müzik death metaldi, halende öyle peki insanların bu değişime ayak uydurma çabası nedendir ? Sayamacağım kadar tür mevcut durumda şu an? "Angry Metal , Stuff Metal, Deathcore , Metalcore, vb..." bu be bunlar gibi bir sürü tür.

Neden bunların altında bulunmak zorundayız ? Müzik evrensel bir dil değilmidir herkesin anlayabileceği yada anlamak isteyenin anlayabileceği. Neden eski kalıpların dışına çıkalımki ya da neden yeni kalıplara uymak zorunda olalımki?. Artık insanlar bana sorduğunda her türlü metal diyip geçiştiriyorum, artık yaptığım müziğin onların gözünde bi anlamı yok çünkü onların bildiği düşündüğü gibi bir adı yok. Herkes tutturmuş bir gaz menüsü o menüde ne varsa sağdan soldan ne duyduysa onunla yaşıyor. Ama aradaki fark onların menulerinin sadece gaz verdiği ve anlam barındırmadığıdır. Her ne kadar Emo saçmalığı ile bunun aksini iddia etseler bile, sadece kendilerini kandırmaktadırlar. Müzik melodilerin akışının en güzel durumunda meydana getirdiği eylemdir, hangi insan için müziğin anlamı böyledir bilemiyorum. Herkes işin sazında sözünde herşeyi ayrı ayrı ele almakta. Oysaki müziğin bir bütün olduğunun farkına varmadan kof olarak dinlemekte.Nereye kadar bu böyle sürecek bilemiyorum. Belkide sonsuza kadar böyle devam edicek, çünkü çark birkere yerinden attı. Boş bir akıma kapılmış saf gençliğimizin sonunu bile görememekteyim. Müzik türlerinin karmaşası hayatlarımıza etki etmiş büyük bir kaos gibi işliyor. Bu bozukluk sadece metal müziktemi sanıyorum tabiiki hayır. Ben sadece metal müzik dinleyen biri değilim, bu bozukluk Elektronik müzikten, Rap'e , Jazz'dan , Pop'a hatta Türkülere kadar uzanıyor. Nasıl mı ? "Post Trance , Prograssive Trance , Chillout , Urban Rap , Coverblown , LovePop, RockPop... " gibi. Dediğim gibi eskiden bu kadar karmaşa yoktu."Rap , Metal , Tekno , Rock , Trance , Pop , Musiki , Türkü" gibi standarttı. İnsanların arayış sıkıntıları başlayana kadar.Neden bu kadar çabuk bunaldık ve bu arayışlara düştük onuda bilmiyorum.

Keşke herşey eskisi gibi az ve öz olsa, herşey özgürlüğünü değişmeden yaşayabilse. Herşeyin farkında olarak yaşayabilsek. Zihinlerimiz kütükleşmeden işleyebilsek elimizdekileri. Gençliğimiz daha fazla kütükleşmesin isterdim. Daha fazla özenmesin başkalarına , insanlar her zaman kötüleri örnek almaya gayret göstermişlerdir, kötü olduklarını bilmeden ... Umarım bir gün kütükleşmiş zihinlerimizden kurtulur, kendimiz ve insanlarımız için kayda değer birileri oluruz...

26 Ocak 2011 Çarşamba

Korkmalımı ?



     Korku dediğimiz nedir ki ? Basit hayatsal bileşkelerin ters yansımaları değilmidir ? Yada yıllar boyu araştırılıp ta bulunamayan, her denemede çürüyen tezlerin ulaşılmaz sonucumudur yoksa... Peki korkmak sadece insanlar içinmidir yoksa bütün varlıklarda mevcutmudur, bunun anlaşılmasının bi ihtimali varmıdır acaba çok merak ediyorum. Nereye kadar korkabiliriz, korkunun sonu ölüm mü gerçekten, peki neden ?
    
     Hiç bir anlam ifade etmeyen şeylerden ne kadar çok korkuyormuşuz meğer. Bilmeden düşünmeden hareket ederken korkmadığımız gibi neden korkunun çemberi içinde sızlanıyoruz. Her kötü anımızda her yalnız kaldığımızda her sıkıntımızda. Hep bir korku var içimizde yada korkutmayı başaran. Hayatın gerisinde kalmakmı yoksa kendi benliğimizmi.İstediklerimizin sonucu değilmidir korkularımız. Acımasızlığımızın yada acıma duygumuzun yansımasımı... Sanırım büyük korkular tek kalan ruhlar içindir, tek kalan ,tek kalacak, tek kalmaya mahkum... Mahkum olduğumuz tekliğin eseri değilmidir korku? her zaman arayışların boşa çıkması , karanlığın içinden hep bir umutsuz karanlık daha çıkması, peki ya ışık nerde ? Sanırım bunu hiç bir zaman öğrenemeyeceğimiz bir şey.
     Korku dedim , derken bile içimin ürpermesi çokmu normal acaba. Karanlığın içinden birşeyler çıkacakmış gibi düşünmek, aklımızın olmayan şeyleri düşündürmesi, olmaması gerekenlerin olması, bunlarmıdır acaba korku denilen hastalığın etkileri. Ya da ebediyen tek kalma korkusu, tek bırakılma, karanlığın içinde tam ortasında tek bulunma, Sen ve Karanlık .... Başka birşey yok sadece sen , karanlık ve ikinize eşlik eden düşünceler.Belki bir parça umutla kurtulacağız bu karanlıktan, gecenin bir yarısından sabahın ilk ışıklarını bekler gibi umut ederek.Beynimizin akımıyla savaşarak ayakta kalmak, karanlığa ve onun kırbacı olan korkuya yenilmeden, umut ederek güneşi beklemek, çok mu zor ? Bu da aranılıpta bulunamayan cevaplar gibidir yada bilinipte düşünülemeyen bilgiler gibi... 
     Sanırım korkunun esiriyiz ve ebediyen öylede olucaz, nesilden nesile, türden türe, ırktan ırka...
Hepimiz korkunun kırbacı altında hayatlarımızın kuytularına kaçacağız, zamanımız gelene kadar, korkularımız son bulana kadar bu ızdırabı çekmek zorunda kalacağız...